Şu geçen iki üç günde yaşadığım şeyleri düşündükçe içim bir daralıyor ve daha beterlerini yaşayacağımı hatırladıkça da nefes alamıyordum. Günler geçiyordu ama bana nasıl geçiyordu? Az önce bir köpek olmuştum bildiğiniz. Bu kâbusun bitmesi ise öyle veya böyle bunların misli ile yüzleşmem sonucunda olacaktı. Tekrar minicik boyutumda olduğum için şükrediyordum. İnsanın konuşabilmesinin bile ne büyük nimet olduğunu şu yaşadığım şeyler sonucunda anlamıştım. Fakat geçmişe saplanıp kalmanın bir anlamı yoktu. Nitekim bu boku ben yemiştim ve bununla ilgili ne kadar kendime kızsam da yapabilecek hiçbir şeyim yoktu.

Kahretmesin! Bugün yaşayacağım cehennemi düşünmekten kendimi kapana kısılmış hissediyorum. Ne akla hizmet bok böceği diye bölüm seçmiştim ki? Hangi aklı düzgün insan bunu seçerdi ki? Ama olan olmuştu ve bugün bu gerçek, kapımı çalacaktı. Her zaman yaptığım gibi bölümle ilgili varsayımlarda bulunmaya koyuldum. Hoş hangi ihtimali düşünsem de tek gerçek vardı o da rezil bir halde olduğumdu. Tüm bölümlerin ortak gayesi benim gururumu kırmak üzerineydi. Bu noktadan hareketle belki bir sinek olup, sahip Yeşim'in bokunu kendime mesken edinecektim. O meraklı bakışları ile beni seyrederken kahkahalara boğulacak ben ise vız vız diye onun bokunda hayat bulacaktım.

Geçmişe dönmek için inanın her şeyimi verirdim. Hatta gerçek dünyada sahip Yeşim'in bir ömür kölesi bile olabilirdim. Ama bu gerçekten katlanılabilir bir şey değil. Varlığım ile yokluğum onun için neredeyse bir anlam ifade etmiyor. Zira Varlığım yok denecek kadar ufak. Bir böcekten bile ufağım. Bu sırada sahip Yeşim eve gelene kadar ne yapabilirim diye düşünmeye koyuldum. Aslında bu noktada opsiyonlarım baya kısıtlı idi. Nitekim sahip Yeşim evde fazla aktif kalmadığından bana bırakabileceği herhangi bir malzemede olmuyordu. Aklıma en basit ve kendimi işe yarar hissedecek şeyin spor ayakkabıların temizliğini üstlenmek oldu. Hem zaten insan evi temiz tutmalı değil mi? Her koşulda işi eğlenceye vuruyordum ama tek gülemeyen benim. Siz okurken bunları gülebilirsiniz. Çünkü benimle aynı konumda olan siz değilsiniz ve davulun sesi uzaktan her zaman hoş gelir.

Ayakkabıları temizlemek üzere harekete geçtim. 


Biraz eski bir ayakkabıydı aslında. Şöyle kabaca bir tahmin yürütecek olursam minimum dört senesi vardır. Artık o ayağın kokusu ayakkabının kendisine de sinmişti. Konuşmayı bırakıp işe koyuldum. Ayakkabının beyaz kısımlarını yavaş yavaş yalıyordum. Bazı kısımlar düz olmadığı için ister istemez dilim acıyordu fakat büyük bir titizlikle devam ediyordum. Sanki bir stadyumun etrafını dilimle temizliyor gibi hissettim bir an.


Gerçekten de öyleydi. O kadar ufaktım ki benim perspektifimden durum bu şekildeydi. Minicik dilimle sayısız dil darbesi atarak işime devam ediyorum. Dilim yavaş yavaş siyahlaşmaya başlamıştı. Ayakkabıda henüz gözle görülür bir değişme yoktu ama elbet olacaktı.

Kendimi kaptırmış giderken zaman yine su gibi akmıştı. Şöyle bir soluklanıp yaptığım işe baktım. Bal dök yala olmuştu. Evin değil mi işte ister istemez kirini pasını temizliyor insan (: Yine o gıcık kapının klik sesini duymuştum. Şu kapı bir, o sms sesi ikiydi. Nefret ediyorum her ikisinden de. Sahip Yeşim odaya gelmişti. Sırıtarak "Ooo, sen iyice bu işi kendine meslek edinmişsin bakıyorum da" Doğru söze ne hacet. Gerçek buydu maalesef. Fakat şu an buna odaklanmak istemiyordum. Dış cepheye biraz bakım yapayım de değeri artsın diyerek şaka yollu bir şeyler söyledim. Tebessüm ederek "iyi bakalım hadi." Dedi.

Aç ayı oynamaz olacak ki önce bir şeyler yemek üzere mutfağa gitti. Ben de işime devam ettim. Çok sürmedi kendisini hemen koltuğa bıraktı bile. Gün boyunca yorulduğu çok aşikardı. Ta ki o gıcık sms gelene kadar. Hey Allah'ım yorgun kadın, sms sesi gelince dimdik oluyordu. Gerçi onun penceresinden bakınca kim olsa öyle olmazdı ki? İstediğin gibi oynayabileceğin bir oyuncağın var sonuçta. Sms'i okumaya başlamıştı. Kahkaha sesi ile birden irkildim. Poker suratlı kadın kahkaha atıyordu. Bugünü bir kenara not edin. Hoş ona sürpriz olsa da bana sürpriz olan bir şey yoktu sonuçta. Neden böyle güldüğünü de anlayabiliyordum. Bilmiyorcasına bugünkü bölüm nedir sahip Yeşim diyebildim.

"Lafı hiç eğip bükmeyeceğim Mehmet. Bölümün adı bok böceği ve bölümden anlaşıldığı kadarıyla bokuma hizmet etmen gerekiyor. Açıkçası böyle bir şeyi yıllarca düşünsem aklıma gelmezdi. Kuzenim bokuma hizmet edecek. Lütfen kusura bakma ama gülmekten kendimi alamıyorum" lanet olsun ki bu sanki hoşuna gitmiş gibiydi. Korktuğum şeylerden birisi de buydu ve fitil ateşlenmiş gibi hissettim. O bomba umarım benim götümde patlamaz diye dua etmeye başladım. Yoksa harbiden boku yerdim.

"Boş durmanın bir anlamı yok. Geçen zaman senin aleyhine, hemen işe koyulalım" dedi. Tuvalete doğru gitmişti bile. Ben ise biraz sonra olacakların endişesinde idim. Yavaş yavaş sahip Yeşim'in ayak seslerini duyuyordum ve koku hassasiyetim de artmış olduğundan şimdiden kokuyu alabiliyordum. Gelmişti. Elinde bir tabak ve içinde de boku. Şu an bunun gerçek olduğuna hâlen inanamıyorum. Şaka olsun lütfen lütfen. Kendimi kandırdığımı biliyordum. Bu gerçekti.

Tabağı aşağıya benim önüme koyup, eliyle beni tabağın iç kısmına yerleştirmişti bile. O kadar ufaktım ki sahip Yeşim'in boku devasa gibiydi. "Ee hadi, bir öpücük yok mu bokuma (:" Bundan zevk aldığı kesindi. Utana sıkıla ve kendimden de tiksinerek kuzenimin daha az önce sıçtığı bokunu öpüyordum. Ölmek istiyorum. Bu an yaşanmıştı ve artık yıllar geçse ya da büyüsem bile bu gerçek değişmeyecekti. Kuzenimin bokunu öptüğüm gerçeği. Bokunun yüzeyini en yakın detayı ile görebiliyordum. Hafif nemli gibi kısmen yağlı bir hissiyatı vardı. Yüzeylerinde de yer yer delik gibi katmanlar oluşmuştu. Kokuyu söylemek bile istemiyorum. Bu kadar zaman geçmesine rağmen halen alışamamıştım. Daha tüm bunları sindirememişken sahip Yeşim'in "yala" demesi ile kafama son kurşunu da yemiştim.

İtiraz etmek istesem bile en nihayetinde bölümün içindeydim ve karşı koyma şansım yoktu. Gönülsüzce ve isteksiz isteksiz dilim ile yalamaya başladım. Kusacağım lanet olsun. Öğüre öğüre kuzenimin bokunu yalıyordum. Tüm bunlar okurken sahip Yeşim ise pür dikkat kesilmiş beni izliyordu. Yüzünde kendi bokundan tiksindiğini gösterir o mimikler vardı. O böyle iken ya ben ne yapayım? Zaman yine hızlı geçmiş olacak ki o lanet sms sesini duymuştum. Tüm dikkatimi hemen o tarafa yönlendirdim. Sms'i okumak üzere işe koyulmuştu bile. Yavaş yavaş okuyordu. Ve o lanet kelime ağzından çıktı. "Maalesef Mehmet" Dengem bozuldu ve dizlerimin üzerine çökmüştüm. Nasıl olabilir ki? Az önce bokuyla bildiğiniz aşk yaşamıştım nasıl nasıl? Beni yıkan şey aslında kaybetmek değildi. Kaybettiğimde olacak olan şeyi bilmemden geliyordu. Bin sene bu döngüde kalacak olmak zorunda olduğum gerçeği. Yoğun bir ışık huzmesi ile bilincim gitmişti.

1 Saat sonra:

Gözlerimi tekrardan salonda açmıştım. Hemen sahip Yeşim'in önünde eğilip ben sizin bok böceğinizim, bok böceğinizim, bok böceğinizim, bok böceğinizim,   "Mehmet kendine gel şşst" transa girmiş bir şekilde devam ediyordum. Sahip Yeşim'in bok böceğiyim. Bok böceğinizim, bok böceğinizim...