Şu an olanlara gerçekten inanamıyordum. Kendi evimde bir karınca kadar boyutta ne halt yiyeceğimi düşünüyordum. Bu iş bu kadar basit mi diye kendi kendime düşünmeye başladım. Birkaç kelime okuyunca oluyor muydu yani? Ardı arkası kesilmeyen yüzlerce soru kafamı meşgul ediyor onlara doğru dürüst yanıtlar vermedikçe de terliyor, panikliyor ve strese giriyordum.
Kısa bir süreliğine hemen kendimi toparlamaya çalıştım. Düşün Mehmet. Bir siteye girdin. Bazı bilgiler doldurdun. Özetle bu bir oyun. Oyunlar kazanılır veya kaybedilir. Kazandıktan sonra bu beladan kurtulabilirim yani. Mantıklı düşünmeye başladıkça yavaş yavaş sakinleşiyor ve kendime olan güvenim geliyordu. Oyun kimle kim arasında geçiyor? Ben ve Yeşim. Ah! Yeşim ya. İşin bir de bu boyutu vardı. Bu durumu ona nasıl açıklayacaktım? Nasıl karşılayacaktı? Kendimi bir şekilde kabullendirdiğimi varsayalım. Sonrası ne olacaktı peki? Asıl iş o zaman başlayacaktı. Nitekim bir salak gibi yedi tane bölüm seçmiştim. Bu bölümlerin her birisini öyle veya böyle geçmem gerekiyordu. Okurken orgazm geçirdiğim bölümler aklıma geldi: Değersizleşme, Pet, Bok Böceği...
Aman Allah'ım ben neler yapmışım? Bölümlerin detayına vakıf olmasam bile isimleri beni dehşete düşürmeye yetmişti. Ağlamak istiyorum. Kendi düzenimde bir şekilde giderken içine düştüğüm duruma ağlamak istiyordum. Korkum ya falanca şey olursulardan. Nitekim her oyunun kaybedilme olasılığı %50 gibi ciddi bir orandır. Tüm bunları düşünerek kendime eziyet ettiğimi fark edince daha çözüm odaklı düşünmeye koyuldum. Hedefim bölümleri Yeşim Abla ile uzlaşı içinde bitirip oyunu kazanmaktı. Kahretsin! İnisiyatifi ona vermiştim. Tüm bölümleri geçsem bile günün sonunda oyunun kaderi onun elinde daha doğrusu benim kaderim onun iki dudağı arasında olacaktı. Olacakları düşünmekten mantıklı düşünmekte güçlük çekiyorum. Şu an için yapılacak en iyi şeyin bu kazanma inisiyatifi ile ilgili ona bir şey söylememek olduğuna karar verdim. Bölümlere odaklanacak ve en sonunda bunun sanki önemsiz bir şeymiş gibi olduğunu düşündürerek anlık bir şeyle olayı lehime çevirtecektim. Her durumda işim yine ihtimallere kalıyor ama bu boku ben yediğimden itiraz da edemiyorum.
Bugünkü bölüm olan "Değersizleşme" aklıma geldi. İlk oynayacağım bölüm buydu. İsminden çıkarabildiğim yorum kadarıyla muhtemelen aşağılanma tarzı bir şey olacaktı. Yeşim ablanın gelmesine de az bir zaman kalmıştı bu arada tabii. O yüzden kendimi onun beni rahatlıkta bulabileceği bir konuma geçmek üzere harekete koyuldum. Hem bu sırada içine düştüğüm bu gerçekliğin nasıl bir şey olduğunu yakinen keşfetme şansına da sahip olacaktım. Odamdan yavaş yavaş çıkmıştım. Kapının önünde koridordaydım şu an. Gördüğüm manzara karşısında dilim tutulmuştu. 10 saniyede şıp diye geçtiğim koridor şu an devasa bitmeyecek gibi görünen bir şeye dönmüştü. Düşünceleri bir kenara atıp yürümeye koyuldum. Uzun bir sürenin ardından oturma odasına kadar gelmiştim. Beni en net görebileceği yer olan masanın üzerine çıkmak üzere işe koyuldum. Allah'tan masa öyle güzel opsiyonlar sunuyordu ki herhangi bir kopma yaşamadan en üst kısma kadar çıkabiliyorduk. Küçük boyutta olmanın avantajı da her türlü delikten falan bir şekilde geçebilmek oluyor. Yine uzun çabalarım sonucunda masanın en üstüne çıkabilmiştim.
Artık sadece bekleyip olacakları kabullenmek kalmıştı. Yeşim Abla'nın gelmesine birkaç dakika kalmıştı. Neyse ki çıkarken anahtarı da aldığını görmüştüm. Kapının klik sesi gelmişti. "Selam, ben geldim." Şu an sesleniyordum ama sesimin ona gitmediğine bahse girebilirim. Kendimi tatmin etmek için yaptığım bir şey olduğunu biliyordum. "Kimse yok mu? Mehmet?" "Nereye kayboldu bu çocuk ya. Bana emanetsin bir de be." Bulunduğum odaya gelmişti ama tabii ki beni görememişti. "Dışarı çıktı herhalde gelir şimdi. Koskocaman çocuk sonuçta. Ufalıpta yerin dibine girecek hali yok elbet" dedi. Gülmek istiyordum ama konunun öznesi ben olunca ağlamaya başladım. Niye ben niye ya? Ama bu ağlamanın beyhude bir şey olduğunu biliyordum. Kendimi toparladım. Bu sırada Yeşim ablada oturma odasında yorgun olacak ki geldiği gibi kendini koltuğa atıp ayaklarını sehpaya uzatmıştı bile.
Bu sırada masanın üstünde ufak bir cam parçası gibi bir şey gözüme ilişti. Hemen aklıma bunu kullanarak kendimi fark ettirebileceğim geldi. Hızlı adımlarla parçayı alıp sağ sol yaparak uygun açı ile parıldamasını sağlıyordum. Başarılı olmuş olacağım ki Yeşim abla sanki beni fark etmişti. Yavaş adımlarla bana doğru yaklaşıyordu. Ve olmuştu işte. Gözlerimi ile aramda sadece santimler kalmıştı. "MEHMETTT" "Bu bir şaka değil mi?" Yeşim abla diye hitap edince daha da bir afalladı. Ağzımdan çıkan ikinci kelime ise her şeyi açıklayabilirim oldu. Halen şaşkın bakışları üzerimde olmasına karşın sandalyeye oturup, o şekilde göz kontağı kurmaya devam etti. "Nasıl bu hale geldin? Böyle bir şey mümkün mi ki?" Her şeyi açıklıyorum. İnternette bir oyun sitesi gibi bir şeye denk geldim. Birkaç şeyi doldurdum. Sonra bu haldeyim.
Beni tuzağa düşürdüler kısaca. Bunları kim yaptı bilmiyorum ama bir süreliğine onların istediğini yapıp bu beladan kurtulmama yardım etmen gerekiyor Yeşim abla. Yine hüngür hüngür ağlamaya başlamıştım. "Şşst tamam bir şey yok. Ağlama. Seni bu bataklıktan kurtaracağız elbet. Ne yapmak gerekiyor peki? Hıçkırıklarım kesilir kesilmez sesim de halen hafif titreyerek sana bazı görevler gelecek. O bölümleri geçtikten sonra eski halime geri dönebileceğim. "Nasıl bölümler bunlar peki? Ben de bilmiyorum ki Yeşim abla. Tuzağa düşürüldüm. Ne gelecek ben de kaygısayım. Sana birazdan sms gelecek. Daha doğrusu her gün bir defa bir hafta boyunca. O zaman belli olacak.
Bu sırada telefonun bildirim sesi odaya yayılmıştı. Yeşim abla telefonu eline alıp mesajı okumaya başladı. Yüz ifadesi tam bir poker surattı. Şu an kafayı yiyordum. "Hmm, Mehmet bu seni tuzağa düşüren kişiler çok kötü bir oluşum. Bunu yapabileceğimizi sanmıyorum. En iyisi başka çözüm yolları arayalım. Elbet vardır." Telaşlı Telaşlı lafa atıldım nitekim bölümleri yapmamak demek her bölümde binlerce yıllık döngüde kalmak demekti. Yeşim abla sence beni bu duruma sokan adamların şakası ya da oyun oynar bir havası olabilir mi? Başka şansımız yok. Ve zaman kaybedip daha uzun süre bu şekilde kalmak istemiyorum. "Seni anlıyorum ama sana buradaki şeyleri yapmak istemiyorum. Bunlara uzağım ben." Her türlü şeye kabulüm Yeşim abla. Başka seçeneğim yok zaten. "Pekala o zaman. Fakat şunu bil ki bunları ben isteyerek değil mecbur olduğum için yapıyorum." Hiç sorun değil. Bunu tüm kalbimle biliyorum Yeşim abla. "Tamamdır o vakit. İlk olarak artık bana Yeşim abla değil, sahip Yeşim şeklinde hitap etmelisin. Bunu ben istemiyorum ama bana gelen şeyden senin kurtulman için bu yorum çıkıyor." Dedi.
Gözlerim yine dolmuştu ama yapacak bir şeyim yoktu. Ve beni kahreden diğer şey ise normalde bundan zevk alabilecekken şu an kendimden tiksiniyor oluşumdu. Çünkü bu sefer kontrol gerçek manada ben de değildi. Bu zamana kadar her zaman kontrolü kendim bırakıp o şekilde kendimi tatmin ediyordum. Şu an işler çok değişmişti. Evet sahip Yeşim diye utana sıkıla zorla söyleyebilmiştim. "Güzel, şimdi de soyun. Ben istemiyorum ama elimden bir şey gelmiyor inan." Bunun olacağına hiç ihtimal vermemiştim. Şu an utanç içindeydim ama bu döngüden kurtulabilmek için bunu yapmak zorunda olduğumu biliyordum.
Tiksinerek bunu yaptım. Kuzenimin karşısında çırılçıplaklaktım. Hemen özel bölgelerimi saklamak istedim. Ama gözlerine baktığımda bunu yapmamam gerektiğini çok net olarak anlayabilmiştim. Soyundum sahip Yeşim. "Güzel Mehmet. Şimdi bana gelen sms'i kısaca sana özetlemem gerekiyor. Bu bölümün adı "Değersizleşme" senin gururunu kıracak, seni aşağılayacak ve senin bir hiç gibini hissetmeni sağlayacak her şey bölümde sana bir artı olarak yazacak. O yüzden şu an karşımda çıplaksın. Ve daha ağır şeyler yapmam gerekiyor maalesef. Bunu sana yapıyorum ama kusura bakma lütfen. Seni bu beladan kurtaracağız." Bölümün ne olduğunu biliyordum ve başıma gelecekleri de. Sorun yok sahip Yeşim.
"Güzel, o halde şimdi spor ayakkabılarımın altını dilinle temizlemeni istiyorum. Bunu isteyerek yapmıyorum ama anlayışla karışlarsın ki kuzenin ayakkabısının altını dilinle temizlemen sana büyük bir aşağılama yaratır. Bu da sana bölümde artı yazar." Ne diyebilirdim ki? Her noktasına kadar haklıydı. Emredersiniz sahip Yeşim. Beni avucunun içine alıp koltuğa uzandı. Dışarıda giydiği ayakkabısını getirip altını bana doğru döndürüp başlayabilirsin dedi.
.png)


0 Yorumlar