Artık mücadele etmeyi bırakmıştım. Karşı koymaya dayanacak ne gücüm ne de takatim kalmıştı. Zorlamanın bana kazandırdığı bir şey de yoktu maalesef. Benim kaderim ve hayatım belki de buydu. Bunu kabullenmem ve olmam gereken yerde olmam gerekiyordu demek ki. Bugün Elaist olduğum günün ilk anları. Geçte olsa bu gerçeği kabullenmiştim. Evet, işte olduğum ve olup olabileceğim tek yer ve konumdaydım. Hayatını Elaist olarak devam ettirmek için yanıp tutuşan ve çok çok olsa 5mm boyunda olan zavallı bir minik. Nerdeyse olmayan varlığımı Elaizm ile anlamlı kılıp, işe yarar bir şey olmuştum. Elaist olmam Tanrıça Ela için önemli ve onun ihtiyacı olan bir şey elbette değildi. Ben olmasam bile onun yüceliğinden yine bir şey eksilmeyecekti sonuçta. Lakin ben ona muhtaçtım. Muhtaç olmasam bile varlığı ile beni artık buna muhtaç etmişti.
Size bunları anlatırken onun ayak tırnakları önünde secde ettiğimi söylemeyi unutmuş olabilirim. Evet, önümde Tanrıça Ela'nın ayak tırnakları ve ben de onların önünde secde pozisyonundaydım. Onlara dokunmayı bırakın bakmaya dahi layık değildim. Bu noktaya elbette bir anda gelmemiştim. Fakat şu an tek gerçek buydu. Halimden memnunum muyum peki? Bunu anlamak uzun yıllarıma bedel olsa da artık anlamıştım. Bundan gocunmuyorum. Ya da erkeklik gururumu falan önemsemiyordum. Tek düşündüğüm bir gün tüm erkek ve kadınların onun önünde ona hizmetini takdim etmeleri ve eğer şanslı iseler de Tanrıça Ela'nın onları hizmetine kabul etmesiydi. Ona tapınmak bizler gibi aciz minikler için bir lütuftu.
Yer yavaş yavaş titreşiyordu. Tanrıça Ela bulunduğum odaya gelmiş ve tüm ihtişamı ile etrafı aydınlatıyordu sanki. Üzerinde koyu gri tonlarında uzun bir gecelik ve ayaklarında sanki hafif tüyümsü bir terlik vardı. Lavaboya doğru istikamet almıştı. Benim ise yapabileceğim bir şey yoktu. Mevcut bulunduğum konumda ibadetimi ifâ ediyordum. Sonuçta hepinizin onun birer böcekleriyiz ve nasıl hizmet edersek edelim sonuç olarak önemli olan ona hizmet etmemizdi. Nasılı çok önemli değildi.
Zaman kavramı benim için artık çok sisliydi. Tanrıçamdan kaynaklı bir şey olduğuna eminim. Hür irademiz ve algılarımız olsa bile o arzu ettikten sonra bunları manipüle ve kontrol etmesi çok basitti. Çok kısa bir süre geçmesine karşın yıllarca ona tapınmış gibi hissediyorum. Hoş öyle olmasa bile beni bekleyen gerçeklik zaten buydu. İşini bitirmiş olacak ki oturma odasına doğru gelmişti çoktan. Ayaklarının önündeki sehpaya uzatmış ve elinde de telefon ile oynamaya başlamıştı. O an ne kadar aciz olduğumu bir kez daha iliklerime kadar hissetmiştim.
Az önünde ayak tırnaklarına secde eden birisi varken bile onun umurunda ya da dikkatinde olamıyorduk. Gerçi bizi neden önemsesin ki? Biz sadece ona hizmet ile mükellef zavallı böcekleriz. Yapmamız gerekeni yapıp, ona bize lütfundan biraz ilgi bahşetmesini dilemekten başka bir şey yapamayız. Özetle temel felsefemiz çok basit. Hizmet et, yakar ve karışık bekleme. O uygun görürse bize lütfeder. Onun ayaklarına, değerli kadınlığına hatta bokuna dahi ulaşmak bizler için birer hayal.
İçimden beni duyması ve karşılık vermesi için ona yalvarıyordum. Duyduğunu biliyordum. Sonuçta o bir tanrıça. Mesele benim gibi değersiz birine icabet edip etmeyeceğiydi.
Yönünü bana çevirmişti. Evet, karşılık vermişti. Benim gibi değersiz bir böceğine icabet etmişti. Sadece bunun için bile yıllarca ona hizmet etsem karşılığını ödeyemezdim. Bir anda masada ayakları dibinde kendimi bulmuştum. Bu onun için çok kolaydı. Dilediği anda istediğini yapabilirdi sonuçta. Muhteşem ve büyük ayakları karşısında tekrar tekrar eziliyordum. Bana bak demesi ile gözlerim gözlerine kitlenmişti. Korku ve heyecan aynı andaydı. "Evet Mustafa. Bir Elaist olmak nasıl bir duygu?" Yalan dolan katmadan ki istesem de bunu katamazdım. Hemencecik anlardı. Lafı çok uzatmadan anlatmaya koyuldum. Sizin gibi yüce birisine hizmet edip, değersiz hayatımı anlamlı kılmanın mutluluğunu yaşıyorum efendim. Olmam gereken yerde olmanın hazzını ve mutluluğunu iliklerimde hissediyorum.
"Kendini neye layık görüyorsun?" Beni çok ikilemde bırakabilecek bir soru gelmişti. Hangi cevabı verirsem vereyim aslında ona layık olamayacağım bir gerçekti. Sonuçta sadece Tanrıça Ela bir şeyi bana bahşederse ona layık olurdum. O yüzden yuvarlak bir cevap vermek için lafa atıldım. Öncelikle siz arzu etmediğiniz sürece hiçbir şeye layık değilim tanrıçam. Lakin bir tercih şansım olsa hayatımı sizin bokunuza layık olabilme gayreti ile geçirirdim dedim. Çok tatlı ve bir tanrıçaya yakışır şekilde kahkaha atmıştı. Peşinden çok ruhsuz ve net bir tavırla da: "Ne kadar arzuladığını göster." dedi. Öncelikle bana bunun için size yalvarma şansını verdiğinizden dolayı teşekkür ederim Tanrıça Ela. Evet, biliyorum ki hayatım boyunca size ibadet dahi etsem sizin o yüce bokunuza layık olamam. Bu noktada tek arzum sizin bana onu bahşetmenizdir. Bir böcek olarak tek dileğim budur. "Thtt, hoşuma gitmedi. Hem kuru lafa ihtiyacım yok. Bana eylem lazım." Tanrıçamın ağzından çıkan her lafı pür dikkat ile dinlemiştim. Ve zihnimde basit bir denklem kurdum. Tanrıçam için çok değersiz olan bir şeyi elde etmemin yolu benim için çok değerli olan bir şeyin feda edilmesi ile ancak karşılanabilirdi. Aklıma gelen şeyin ağırlığı ile dengem alt üst olmuştu. Cevap çok basitti. Lakin her ne kadar onun böceği de olsam bunu yapmak benim için kolay olmayacaktı. Ağzımdan o cümleler patır patır döküldü. Tanrıça Ela, bokunuza hizmet etme şanını bana vermeniz için erkekliğimi bu uğurda size feda etmeye hazırım. Cümleleri söyledikten sonra önünde eğilip bunu kabul etmesi için ona yalvarmaya başladım. Bir tarafta erkekliğim öteki tarafta tanrıçamın boku. Tanrıçamın boku yine de ağır basıyordu.
Her durumda onun lütfuna muhtaçtım. "Hahaha, pekala bakalım miniğim. Bu adağını kabul ediyorum. Bokum için erkekliğini senden alıyorum." Elinde minicik bir makas ile bana doğru yaklaşmıştı. Zaten çıplaktım. O yüzden makasın soğuk demirini vücudumda hissetmiştim. Yavaş yavaş hafif dokunuşlar ile benle oynuyordu. Erkekliğim makasın iki bıçağı arasındaydı. Gözlerimi kapatmıştım ki sert bir ikazla "BAK" diye tanrıçam tarafından uyarıldım. Erkekliğim kesilirken onları izlemem gerekiyordu. Ve o kıt sesini tüm benliğimde hissetmiştim. Tanrıçam ise gülüyordu sadece.
Muhtemelen birkaç saate bunları dahi unutacaktı. Lakin benim zihnimde her daim kalmaya devam edecekti. Küçük bedeninin ön tarafına baktığımda dümdüz olmuştu. İçim bir buruk olmuştu ama bunu efendimin boku için yapmıştım. Tanrıça Ela eliyle şıp yaptığı anda önümde bir tabakta uğruna erkekliğimi feda ettiğim şey duruyordu. Çok kısa ve öz birkaç cümle demişti. " Benim işim var. Ben gelene kadar dokunman yasak. Bokumun önünde eğil ve secde et." Bunları deyip odadan çıkmıştı bile. Ben ise verilen görevi ifa ediyordum. Umursanmamak beni kahrediyordu ama yeni hayatım buydu.
0 Yorumlar